Ülkenin kötü şartları konusunda yakınmak, komşunun babası zengin oğlunu gösterip şikayette bulunmak gibidir. Bu durum kıçının üstüne oturmanı gerektirmiyor. Evet, yurtdışındaki George’a göre işin çok daha zor ama bu bireysel kurtuluşun için çokça çalışmana engel değil. Sen de kuru kuruya içinde bulunduğun sistemi ve şartları suçluyorsan sadece yol daha engebeli olduğu için ve sen de biraz mükemmeliyetçi olduğun için bu durum seni şikayete yönlendiriyor.
Peki, komşu ülkelerin birçoğu daha iyi refah seviyesine sahipken, bizim refahımız neden düşük ki? Bunu dedelerimizin yaptığını, bizim de devam ettirdiğimizi söylemek yanlış olmaz. Öncelikle refah halk tarafından talep edilen bir şeydir. Sen bunu özellikle talep etmezsen hiçbir çıkar grubu refahı kendi kendine sana hediye olarak vermeyecektir. Tıpkı ülkemize zamanında kimsenin bağımsızlığı bedavadan vermediği gibi. Bağımsızlığımızı Kurtuluş savaşında bedelini kanla ödeyerek aldık, bu yüzden de değerini biliyoruz.
Avrupa benzer şekilde bizim kıskandığımız refahını demokrasi yoluyla elde etti. Demokrasiyle kendilerine ekonomik ve refah olarak en iyi imkanları sunacak yöneticileri seçiyorlar. Demokrasiyi ise tıpkı bizim Kurtuluş savaşında bağımsızlığımızı kazandığımız gibi Fransız ihtilali ile kanla bedel ödeyerek kazandılar. Bu yüzden onlar da demokrasinin değerini daha çok biliyorlar.
Biz demokrasinin halka nasıl bir güç verdiğini henüz anlayamadık ve bu aracı iyi kullanamıyoruz. Bizde demokratik süreçler değerler üzerinden yürüyor, yani bir yönetici ekonomiyi batırsa da, refahı düşürse de seçmelerle aynı değerleri paylaştığı için görevde kalmaya devam ediyor. Halkın seçimlerde ekonomi ve refah öncelikli seçimler yapmaması ekonomiyi kötüleştiriyor ve refahı düşürüyor.
Serdar Kuzuoğlu’nun güzel bir videosu vardı, orada şunu söylüyordu “Sen treni kaçırmış bir ecdadın torunusun o yüzden 3 dil bileceksin 3 dilde küfredeceksin”. Bu söz çok anlamlı. Bu cümlenin anlamı şu: yani bu ülkede sana verilen imkânlar daha kısıtlı. O yüzden on parmağında on marifet olmalı ve sahip olduğun imkânların sınırlarını sonuna kadar zorlamalısın.
Fakirliğin birçok durumda bir seçimden ibaret olduğunu söyleyebilirim. En azından günümüz gençlerinin çoğu için bu böyle. Evet, her zaman değil ama fakirlerin birçoğu da bunu bilinçli ya da bilinçsiz olarak seçiyor. Tembellik, ağlak olmak, bağımlılıklar vb. fakirlikten çıkma yollarını kapatır mı, evet kapatır. Bundan bahsediyorum.
Bu dediğim şey elbette mükemmeliyetçi, harekete geçmek için şartların ideal olmasını beklemeye alışmış ve zaten tembelliğine kılıf arayan kişileri rahatsız edecektir. Ama sonuçta hayat geçiyor, onu iyileştirmek senin elinde. Unutma daha iyi hayat verilmez, onu sen alırsın.
Bu durumu kötüleştiren diğer bir şeyse sistemi suçlayan kişilerin her şeyi zor olarak nitelendirmesi
Her şeyi zor olarak nitelendirmek
İngilizce öğrenmek mi ? … Zor
İyi bir bölüm kazanmak mı ? … Zor
Emek verip işinde kendini geliştirmek mi ? Çok zor
Bir şeylerin zor olduğunu söyleyip duran erkeklerin anlamadıkları şey şu: Dünya ve ülke nüfusu çok fazla, herkese yetecek kadar kaynak yok ve zor olan şeyleri yapıp kendini bu kalabalıklardan farklılaştırmazsan sen de onlardan biri olursun. Peki, hayatta sıradan insanlara sunulan imkanlar seni mutlu edecek mi ? Sıradan insanlara sunulan şeyler hiçbir zaman iç açıcı olmamıştır.
Genelde bu fikirlerime karşı çıkan kişiler şöyle şeyler söylüyorlar: “Dünyadaki gelir eşit dağılmıyor, büyük şirketler halkı sömürüyor, kolay olsa ben de gider şunu, bunu yapardım”.
Dünyadaki sistemin nasıl işlediğini genel kültür olarak gene bil ama günün sonunda da elinde “bireysel kurtuluşum içinde her şeyi yaptım, her şeyi denedim” diyebileceğin bir şeyler olsun. Bu kişiler hala kolay olanı arıyor. Ama hiçbir zaman bulamayacaklar.
Ekonomist Özgür Demirtaş Tedx konuşmasında şuna benzer bir şey demişti.: “Hayatımda başardığım hiçbir şey kolay gelmedi, vallahi de hepsi de çok zor oldu”. Durumun özeti bu.
8 Comments
Yine harika bir yazı daha. Sizleri tanıdıkça daha da benimsiyor kendime yakın görüyorum. Yani kast ettiğim şu, düşünce yapısı olarak diğer redpill – pua içerisinde sizi kendime daha yakın görüyorum 🙂
O yüzden lütfen bizleri boş bırakmayın 🙂
Teşekkür ederim. Bundan sonra kaliteli yazılar gelmeye devam edecek. Okuyanlar olduğunu bilmek güzel 🙂
Büyük ihtimalle reddeceksiniz ancak ben birkaç ay önce Adım Adım Disiplin Rehberi kitabınızı almıştım. Ne yazık ki Drive´a kaydetmeyi unutmuşum ve telefon değiştirdiğim için silindi. Eski e-postlarımda da göremedim. Eğer tekrardan yollama imkanınız varsa cidden çok mutlu olurum.
tekrardan gönderdim.
Maalesef Türkiye’nin özeti bu ve sonuna kadar ayni fikirdeyim.
Haklı olmandan nefret ediyorum Secret 🙂
Selamlar, forumunuzu yeni gördüm. Uzun zamandır pick-up camiasının içindeyim. Konya’da yaşıyorum ve yıllardır burada düzenli set açıyorum. Saymadım ama yüzlerce set açmışımdır. Ancak bir türlü istediğim sonuçlara ulaşamıyorum. Antalya’ya tatile gittiğimiz de oradaki sonuçlarım buradan daha iyiydi. Anladım ki sorun bende değil. Sorun yaşadığım yerde… Bende bunun üzerine Konya’da set açmayı 5 aydır bıraktım. Üniversite 1 yıl sonra bitince turistik bir bölgeye (İzmir, Antalya, İstanbul vb.) göç edip setlere o zaman devam etmeyi düşünüyordum. Ancak bu makale kafamı karıştırdı. Acaba hata mı ediyorum? Düşüncenizi merak ettim. Şimdiden teşekkürler…
Hata etmiyorsun. Muhafazakar yerlerde daha zor olacaktır. Metropol tarzı şehirlerde daha kolay olur.